KAMUOYUNA DUYURU - İTÜ Mimarlık Fakültesi
Türkiye’de köklü bir geçmişe sahip Şehir ve Bölge Planlama bilim alanı ve mesleğinin birikimlerini göz ardı eden, 23 Şubat 2023 Tarih ve 126 nolu "Olağanüstü Hal Kapsamında Yerleşme ve Yapılaşmaya İlişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin” bazı maddelerinin uygulanmasının kentleşme, ekosistem ve hukuk bakımından endişe veren sonuçlar doğurabileceği, dolayısıyla yeniden gözden geçirilmesi gerektiği konusunda bilimsel görüşlerini paylaşan İTÜ Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyeleri ve Yardımcılarının Ortak Bildirisi nedeniyle Bölümün web-sitesine erişim engellenmişti. Bugün ise, İTÜ Mimarlık Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Funda YİRMİBEŞOĞLU görevden alınmış ve 44 akademisyenin imzasını taşıyan bildiri için soruşturma başlatılmıştır.
Bilimsel bir kurumun bilimsel görüşlerini sosyal sorumluluk içinde objektif olarak bilimsel üslupla açıklayarak kamuoyunu bilgilendirmesi nedeniyle karşılaştıkları haksız muamele ve tahammülsüzlük kabul edilemez. ÇÜNKÜ;
Deprem sonrası kentsel tasarımı ve yapılaşmayı sadece zamana ve bina yapımına indirgemek yeni risklere ve felaketlere neden olabilir.
Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan, özel ve kamu mülkiyetine konu olamayan, kadastrosu dahi yapılmamış meralar ve orman alanları ilgili yasaların ve Anayasamızın hükümleri ‘yok sayılarak’, imar planları beklenilmeden yani şehir ve bölge planlamacılığının evrensel ilkeleri göz ardı edilerek, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na olağanüstü yetki verilerek ‘idari kararlarla’ yapılaşmaya açılmaktadır. Kaybedilen mera ve orman alanları hem ekolojik hem de ekonomik riskler doğurur. Mera ve ormanlar yapılaşmaya açılacak yerler olmayıp, korunması gereken yerlerdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu günden beri koruma altındadırlar.
Kentler sadece konuttan, mekândan ibaret değildir, yaşayan ve üreten toplumsal bir ilişkiler bütünüdür. Planlamasız kentsel tasarım olmayacağı gibi, yeni afetlere de hazırlık yapılmaz. Dolayısıyla, kent planlamasının; toprak yapısı, iklim, doğal kaynaklar, demografik yapı, istihdam, sanayi, kültürel yapı, tarihi kent dokusu, sit alanları, altyapı, ulaşım ağları, yeşil alanlar, parklar, afete hazırlıklı ve dirençli yapılar gibi unsurların farklı uzmanlar tarafından birlikte değerlendirilerek, koordine edilmesi ve planlanması, katılımcı, mülkiyet haklarına saygılı bir süreç olarak işletilmesi gerekir. Kimlik, aidiyet ve bellekten koparılmış mekanlar sorunludur, bu nedenle kentlerdeki somut ve soyut kültürel miras olmazsa olmaz önemdedir.
Planlama sürecinin; yurttaşların, sivil toplumun, yerel yönetimlerin, meslek odalarının, üniversitelerin ve ilgili diğer tüm paydaşların kararlara ve sürece başından sonuna kadar katılımını sağlayacak şekilde şeffaf olarak, denetime açık ve kamu yararını gözetecek biçimde işletilmesi gerekir. Bu yurttaşların sahibi oldukları mülklerin yeni planlanan yerlerdeki konumu, değeri, büyüklüğü konusunda kargaşa ve sorunlar yaşanmaması için de gereklidir. Nasıl bir şehirde yaşamak isteyeceği öncelikle yerel halka sorulmalıdır.
Şehir ve Bölge Planlama disiplini evrensel ilkeleri ve ulusal mevzuatımız çerçevesinde öncelikle yurttaşlarımızın sağlam, sağlıklı, güvenli geçici barınma alanlarına yerleştirilmesi gerekir. Deprem bölgesindeki enkaz atıklarının döküm yetkisinin valiye verilmesi ve atık sahaların tespitinin her tür belgeden muaf tutulması yetkililerin neden olacağı yeni felaketlere davetiye çıkarmaktadır. Bu sorunlar çözüldükten sonra, yeni ve kesin barınma alanlarının düzenlenmesi ve depremden etkilenen yerleşim merkezlerinin yeniden planlanması çalışmaları, başta yurttaşlar ile meslek odaları, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının dahil olacağı, katkı sağlayabileceği bir süreçte bilimsel ilkelere dayalı olarak yürütülmelidir. Uygulama sebep ve gerekçeleri her aşamada kamuoyuna açıklanmalıdır.
İTÜ Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü ve Sayın Başkanı Prof. Dr. Funda YİRMİBEŞOĞLU’nun bilimsel bir tarafsızlık ve sosyal sorumluluk içinde son derece haklı görüşlerini üst seviyede bir üslupla açıklaması sonucunda Sayın Başkan’ın görevden alınmasını ve bildiri hakkında soruşturma açılmasını kınıyoruz.
Bildiride sebep-sonuç ilişkisi içinde belirtilen risklere, gerekçelere ve açıklamalara önemli buluyor, 126 Sayılı CBK’nin yeniden gözden geçirilmesini talep ediyoruz.
Zira, Türkiye’nin deprem bölgesi olduğu gerçeğini hiç unutmamalıyız. Bilimin ışığında afete dirençli yapılar ve kentler kurulmazsa can ve mal güvenliğimizi sürekli olarak kaybederiz.
Yetkililerin yeni yerleşim yeri seçiminde tek parametre olarak ‘zamanı’ ve ‘inşaatı’ dikkate alması kötü zeminlere, plansız, hızlı ve sağlıksız binalar yapılması yeni felaket risklerini ortadan kaldırmaz, kent dokusunu, belleğini ve kadim kültürü tehdit eder.
Başta Antakya olmak üzere, deprem bölgesi için çok bileşenli ve çok katmanlı bilimsel planlama ilkelerini bütüncül olarak uygulayan üniversiteleri, yerel uzmanları ve halkı da sürece dahil eden şeffaf bir yeniden yapılaşma süreci talep ediyoruz.
Depremzedeler için dayanıklı, sağlıklı ve temel ihtiyaçları karşılayabilen geçici barınma alanları ile iş yerleri ivedilikle oluşturulmalıdır. Geçici göç edenlerin geri dönmelerindeki gecikmeler yetkililerin bu konuda başarılı olamadıklarının göstergesidir.
Deprem haritaları ve yer bilimsel etütler güncellenerek depreme dayanıklı ve yaşanabilir kentler tüm yönleriyle ve katmanlarıyla inşa edilmelidir.
İnsan-doğa ilişkisinin dengesini gözeten doğa temelli yaklaşımlar ışığında "afetlere dayanıklı ve uyum sağlayabilen" kentler hedefimiz olmalıdır.
Başta Antakya olmak üzere, deprem bölgesindeki kentler kendine özgü sosyal-kültürel yapısı, alışkanlıkları üretim ve ticaret geleneği ile çok kültürlü yapısı gözetilerek restore edilmeli ve yeniden ayağa kaldırılmalıdır. 04 Nisan 2023
Saygılarımızla
KADİM ANTAKYA DOSTLARI PLATFORMU